Giyim, insanların tabiat şartlarından korunmak amacıyla örtünme ihtiyacından doğdu. Başlangıçta basit bir şekil sergileyen örtünmenin gelişimi, insanların gelenekleri ve ferdi zevklerinin sonucu oluştu.
Türk giyim ve kuşamı uzun geçmişi, yayıldığı geniş coğrafi alan, kültür etkileşimi ve inanç sistemlerinin etkisi ile oluştu. Bu değişim içerisinde tüm dönemlerde kadının en önemli tören giysisi hiç kuşkusuz gelinlik oldu. Gelinlik için seçilen model, renk, kumaş değişse de amaç hep aynı kaldı.
Osmanlı geleneği gereği, simli, pullu, işli giyinmeleri ayıp sayıldığından genç kızlar genellikle sade elbiseler giyerdi. Kadınların süslü giyinebilmelerinin yolu evlilikle başladığından, ilk gösterişli elbise olan gelinlik her zaman önemli bir giysi oldu ve gelinin diğer kadınlardan farklılığını belirtmesi açısından da önemsendi. Gelini diğer kadınlardan farklı kılan, gelinliğin yanı sıra gelinliği tamamlayıcı gelin başı, duvağı ve aksesuvarlarıydı.
Dönem modasını yansıtan pahalı kumaşlardan yapılan gelinlikler gösterişli ve süslüydü. Saray, hanedanlık rengi olarak kırmızı rengi benimserken, halk kırmızının yanı sıra mor, mavi, pembe gibi canlı renkleri tercih ediyordu. Gelinin yüzünü örten duvak kırmızı idi. 1870’lerden sonra Batı etkisiyle daha açık renkte gelinlikler giyilmeye başlandı. Beyaz kumaştan gelinliği ilk kez 1898’de Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamid’in kızı Naime Sultan giydi. Sarayda başlayan ve zamanla yaygınlaşan beyaz gelinlik 20. yüzyılda vazgeçilmez oldu.
Osmanlı devrine ait kadın giyimi ve gelinliği, yaşanılan hayat tarzına paralel saray, şehir ve kırsal kesim gibi grupların kendilerine özgü kuralları, gelenek ve göreneklerine göre kullanılan değişik boya, dokuma, işleme ve modellerle zenginleşti. Osmanlılarda düğünün kaç gün süreceği, evlenenlerin sosyal statülerine göre değişim göstermekteydi. Düğünün her gününde farklı bir kıyafet giyilirdi. Kına gecesinde ve gerdek günü için farklı kıyafetler, gerdek ertesinde ise, ‘paçalık’ tabir edilen bir kıyafet giyilirdi.
Kadınların başlıca giyim eşyaları şalvar, hırka, gömlek, entari ve kaftanlardı. Şalvarla giyilen entariler, Türk kadın giyiminin en eski örneklerini teşkil eder.
Peşli entari, belden aşağı doğru etek kısımları genişletilerek biçimlenir. 18. yüzyıl başlarından itibaren bu entarilerin yaka açıklığı, kol kesimi, etek boyu, elbisenin bedene oturması gibi model değişiklikleri, 19. yüzyıl ortalarına kadar etkili oldu.
19. yüzyılın başlarında üç etek ve dört etek denilen modeller gözde oldu. Üç etekler yanları yırtmaçlı, önü açık, belden birkaç adet düğmeli, boyu yere kadar entarilerdir. Üç etek 1875’lere kadar etkiliydi ve kırsal kesimlerde 20. yüzyıla kadar kullanıldı. 1867’de Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati dönüşünden sonra üç etek ve şalvarlara gençlerin rağbeti azaldı, iki etek entari modası görülmeye ve Batı modasının etkisi hissedilmeye başlandı.
Entarilerin dört peşli, dolama, topuk döven, kumru yaka, hâkim yaka çantalı, kutu içi gibi değişik adlarla anılanları vardır.
Bu entarilerden sadeleri günlük, ağır işlemelileri düğün- tören kıyafetleri ve gelinlik olarak kullanılırdı. Bu entariler umumiyetle kadifeden, baştan geçme, uzun boy, beden kısmı vücuda göredir. Yakası yuvarlak ve önü bele kadar açıktır. Yakanın açığından içe giyilen helâli gömlek görünür. Bu entari ile başa krep veya yemeni örtülür, beline gümüş kemer takılır.
19. yüzyılın başlarında çoğunlukla mor, bordo kadifeden, üzerine dival işi tekniğinde sırma ile çeşitli bitki motifleri işlenen ve bindallı adı verilen elbiseler gelinlik ve tören kıyafeti olarak tercih edildi. Kırsal kesimde aynı tarz işleme ve kumaşlar kullanılarak şalvar, ceket olarak giyilirdi.
II. Abdülhamid döneminden itibaren büyük şehirlerde bindallı elbiseler yerini, Batı etkisinde uzun etek ve ceketten oluşan takımlara bıraktı. Etek-ceketler atlas, tafta ve münakkaş gibi ipekli kumaşlardan yapılırdı. İlk örnekleri atlas kumaşa bindallı tarzında ve oldukça uzun kuyruklu etek ve korsajlı ceketten oluşur. Bu gelinlikler daha sonraları yerlerini tafta ve sim dokumalı ipekli kumaşlardan uzun, kloş etekli, korsajlı, balenli, vücudu saran üstlü, pelerinli kıyafetlere bıraktı. Bu giysilerle krep oyalı baş örtüleri, renk ve işlemeye uygun olarak kışın, diz hizasında ve bele oturan içi kürklü kadife mantolar giyilirdi. Giysinin aynı rengi ve işlemesine uygun olarak kumaş ya da deri ayakkabı ve çantalar kullanılırdı. Giysilerdeki batılılaşma ayakkabı modellerine de yansırdı.
Osmanlı döneminde genç kızların hayallerini süsleyen gelinlikler bugünün genç kızlarının da düşlerini zengin kılacak nitelikte.
Skylife 05/2002
* Sebahat Gül, Türk-İslam Eserleri Müzesi Etnografya Seksiyon Şefi